8 Mart 2012 Perşembe

Emre Uslu - Üçleme - Erdoğan ve İstikamet


Emre Uslu bugün müzakereciler dediği MİT ve Hükümet'in bir kanadının etkisiyle estirilen havanın, yargı ve emniyetin (cemaatin bir kanadının ?!) tuzağa çekilmesi amacıyla önceden planlanmış bir sürecin devamı olduğunu yazdı. Bürokrat Havuzu oluşturularak ve elbette seçilmişlere atanmışların darbesi diye meşruluğu sağlanan bu sürecin sonunda KCK operasyonlarını yapan the cemaatin bu ilgili kanadının çökertilmesinin ve tasfiyesinin planlandığının altını-üstünü çizdi. Fakat asıl derdin KCK tutuklularının serbest bırakılması ve varılan mutabakatın (Oslo hikayesi) devamının önündeki engelin kaldırılması olduğunu belirtti. Demesi o ki, son krizin ardında MİT ve hükümetin müzakereci kanadının bir operasyonu var-mış.

İlgili yazısı şurda;

http://www.aktifhaber.com/emre-usludan-mit-krizi-desifresi--563042h.htm

Son zamanlarda cemaat ile hükümetin medya ayağı üzerinden süren tartışma ve müzakerelerin kamuoyu önünde ve tüm açıklığı ile sürdürülmesi bizi "Kürt Meselesi" mevzuuna bakmaya zorluyor.

Emre Uslugiller'in tezi MİT'i PKK kurdurdu ve bugün KCK denilen yapılanma vs kesinlikle muhatap alınmadan imha edilmelidir. Ya silah bırakacaklar yada yok edilecekler. Özeti bundan ibaret bir politika önerisine dayanıyor.

Müzakareciler dediği Beşir Atalay misalinden de süzülebileceği gibi, Hakan Fidan ve şüpheli sıfatıyla çağrılan MİT mensupları da buna dahil olmak üzere bu konuyu daha farklı bir çerçevede ele alan HÜKÜMET İÇİ bir çevre... Ama hükümet değil!..

Başbakan'ın "Seçilmişlere karşı atanmışları yem ettirmeme" teşhisini yanlış bulsa da Emre Uslu, kendi yazdıklarının son noktada OSLO görüşmelerinde ortaya konulan siyasî persfektife karşı oluşu, Başbakan'ı haklı çıkartıyor. Hükümetin KCK ile müzakere yolunu tercih ederek elde etmeye çalıştığı çözüme karşı tutum alıyor. Hem de emniyet-yargı-cemaat üçlemesi sözcülüğü havasında!..

Emre Uslu'nun tavrı ve havası bu. Sonuçta olan bitenler "demokratikleşme" temelli iki farklı yaklaşımın, yoğurt yeme farkından ibaret olduğu şeklinde sunuluyor. KCK'nın "demokratik özerklik" teklifiyle kendisine alan açma girişimine karşı müzakerecilerin temel tutumu uzun vadede PKK da dahil olmak üzere KÜRT MUHALEFETİNİN kazanılması şeklinde iken, Emre Uslu'nun sözcülüğünü yaptığı üçlemenin Kürt Muhalefetinin başını çeken PKK-KCK yapılanmasını tasfiye temelli demokratikleşme şeklinde olduğu görünüyor. Tartışmanın bütünü budur deniliyor.

Bunu bir köşeye koyalım ve apayrı bir persfektiften meseleye yanaşalım. Abdullah Gül'ün "büyük resime bakmak lazım" dediği yönden..

PKK-KCK'nın doğrudan tasfiyesini içeren bir "demokratikleşme"yi, PKK-KCK'nın kabullenmesi beklenmeyeceğine göre, bu çözüm mantığı ile yürütülecek bir sürecin sıcak çatışmaları yoğunlaştıracağı kesindir. Doğu'da "demokratikleşme" gibi makûl bir yaklaşımın dahi devlet nezdinde kabûl görmediği, bugüne kadar kürt muhalefetini yürüten lokomatif hareketin hesaba katılmak istenmediği şeklinde halk ile devlet arasındaki köprülerin toptan atıldığı bir sürecin devamı olacağı da. Özellikle böyle bir kutuplaşmanın kavimler arası bir çatışmaya doğru evrilmesini tercih edenler açısından böyle bir süreç bulunmaz bir fırsat verecektir. Dolayısı ile Emre Uslu'nun sözcülüğünü yaptığı üçlemenin bugün yürüttüğü bu kampanya ile hükümetin bu yönde bir yola girmesini isteyenlerin bu fırsatı kollayanlar olduğu su götürmez bir gerçek.. Parçalanmış ve içine dönmüş bir Türkiye resmini arzulayanlar (Gülerce'nin Mossad göndermesi maksadı ayrı da olsa isabetlidir) açısından hem bu kampanya hem de PKK-KCK'yı net bir kopuşa zorlama taraftarlığına teşvik edeceği izahtan varestedir.

Müzakereciler açısından bu kompozisyon içerisinde görünen husus, hem bu kampanyanın önünü almak ve dolayısı ile taraftarlarının etkinliğini kırmak hem de PKK-KCK'nın Kandil kanadı içerisinde yuvalanmış bulunan kesin kopuş taraftarlarını bertaraf etmek şeklinde, birincisi kendi hakimiyet çevresinin içerisinde, ikincisi ise hakimiyet çevresinin dışında iki kutba karşı mücadele etmek zorunluluğunu ortaya koyuyor. PKK-KCK içerisinde kesin kopuş taraftarı olanların Abdullah Öcalan'ın tecrit altında sesinin soluğunun kesildiği şartları arzuladığı bir gerçek. Zira Abdullah Öcalan'ın süreci yönetebildiği koşullarda varlıklarını muhafaza edemeyecekleri kesin. Bu bakımdan hükümetin hakimiyet sahasının dışında kalan bu çevrede istediği yönde bir dönüşüm imkânını ancak Abdullah Öcalan üzerinden sağlayabileceği görünüyor. MİT'in Abdullah Öcalan'ı Genelkurmay elinden teslim almasının sebebi ve bugün Emre Uslu'nun sözcülüğündeki üçlemenin bahsini ettiği Abdullah Öcalan-Kandil haberleşmesi buna dayanıyor.

Abdullah Öcalan ile başlayan sonradan Avrupa kanadı ile Kandil'in dahil edildiği ve belli bir mutakabat çerçevesinde olgunlaştırılan süreçte Erdoğan'ın baltalanması gayeli iki yönlü bir baskı altında kaldığını görüyoruz. Bilinçli veya bilinçsiz süreci sabote etmek demek olan bu iki yönlü baskı, belli bir mutabakat çerçevesinde yürüyen sürecin Erdoğan-Öcalan öncülüğüne karşı bir eş güdüm içinde yürüyor.

Oslo görüşmelerini sabote etme girişimi olarak ses kaydının sızdırılması... Emniyet-Yargı- Cemaat'in yürüttüğü KCK operasyonları... Kandil'in habersiz olduğunu iddia ettiği bir kısım kanlı eylemler ile Erdoğan'a karşı yapılan suikast girişimi...

Böyle bir "resmin"in bize net bir biçimde gösterdiği gibi İsrail'in istikbali bakımından Parçalanmış Ortadoğu tercihi açık olduğuna göre Emre Uslu'nun sözcülüğünü yaptığı üçlünün Gölge Adam'ın belirttiği "derin cemaat"ten beslendiği görünüyor. Mavi Marmara, Oslo Görüşmeleri- Erdoğan-Öcalan öncülüğü gibi tüm süreçlerde benzer bir pozisyon içerisine giren cemaatin "derin çete"ye mahkûm bir örgüte dönüştüğü apaçık bir biçimde gözüküyor.

İşin müzakereciler yönünden değerlendirilmesi karşımıza ayrı bir örgüt çıkarıyor olsa da, bu dosyasının açılacağı günlere daha vakit olduğunu hatırlatmakta fayda var...

Emre Uslu'nun çetesinin bu bakımdan, kendi yazısında da görünen çeşitleriyle PERDELEME şeklinde çeşitli sunumlarının olmasını bekleyebiliriz.Hatta müzakerecilerin ki Erdoğan'ın politik tercihidir, ÖCALAN'nın pozisyonu konusunda izahını yapmaya çalıştığım gaye ile çeşitli iyileştirmeler yapmasının önünü almak da dahil olmak üzere her türlü ajitasyonu görebiliriz...

Başbakan'nın etrafında kümelenen müzakereciler açısından işin değerlendirilmesi apayrı ve vakti geldiğinde ele alınacak bir mevzuu demiştik. Fakat en azından 28 Şubat Darbesi'nin başta yargı ve medya ayağı olmak üzere derinleştirilmesinin, hem İsrail hem de dolayısı ile mezkur üçlemeyi, engereklerle dörtleyecek bağlantıları açığa çıkaracağını söylemekle yetinelim ve istikameti gösterelim. Zira Çevik Bir'in İsrail ile olan ilişkileri bilinen bir husustur. Madem temizlik arzu ediliyor MİT'in asıl bu yönde görevlendirilmesi yerinde olacaktır.

İstikamet budur!..

Abdullah Kuloğlu / Büyük Doğu Haber

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder