8 Mart 2012 Perşembe

“Amerika Dünya ve Biz” ve Gizli Ukde



Fikirden yana kel-keleş, çıkartma kağıdı orjinaliğinden mürekkep ve ruhî alaka mevceleri bakımından soysuz ve ancak gulu gulu kabilesi çapında zekâları ile mefluç bir zümre, 1959 yılında  (Ahmed) Necip Fazıl Kısakürek’in Büyük Doğu Dergisi’nde yazdığı baş makaleyi istismar etmek ve bu yolla itibarsızlaştırmak alçak taktiğini bilmem kaçıncı kez tekrarlıyorlar. 

Bunlar en az kendileri kadar çukur bir acuzenin ruhundan istimdat dilenen (elbette fikirde çukur) ve en son merhalelerinde “Aydınlık”adlı neşriyattan beslenen bir zümredir. Düştükleri hale bakınız ki, istimdat istedikleri mevtadan fayda bulamayınca, müslümanlık peçesine bürünmeyi, ancak idealist bir ruhun rahatını bulabileceği ve gerçek yerine oturtabileceği milliyetçiliği bayraklaştırmayı, sonra kürt ırkçılığının teşkilat ve ruhunun kapısında dilenmeyi, bütün bunların yanına en adî bir çıkartma kağıdı keyfiyetinde ucuz (!) Amerika karşıtlığını katıştırmayı ve nihayetinde bu yolla eski haşmetli ve mutak iktidarını millete şifa diye yutturmayı tek metod bilmiş, kıçı kırık tipleridir. 

İttihat ve Terakki sülbünün aralarında bazı müsbet şahsiyet belirtilerini -şüphesiz ahmâk- tasfiye etmesi neticesinde artık tezatsız bir bütün haline gelen bu prototip, devr-i iktidarında milleti medenîleştirmek (muasır medeniyet denilen batılı hayat ve değerler bütününe bağlamak) için yine milletin bağlı bulunduğu İslamiyeti doğrudan ve bu mümkün olmadığı durumlarda içini boşaltarak hedef almış tam anlamıyla ucu ve kıçı dışarıya bağlı bir hiziptir.

Allah Rasûlünün “Harp hiledir” hikmetinden habersiz bu hizip, Üstad’ın takip ettiği bir siyasetin tesiriyle bir zamanlar kendilerinin millete reva gördükleri akibetin hedefi haline gelince hıncını ağzından kan tükürerek fakat en adî bir istismar yolu ile göstermeyi seçti. Şimdi köşesinde tırnakları sökülmüş bir kediciktir ve Üstad’ın tüm alaka ve nisbetini İslamiyete bağladığı devirden öncesine ait çöplükten medet ve hayat bulmak ümidine düşmüştür.

Teselliye bakınız ve ibret alınız!..

Şüphesiz taklit züppeliğinden ibaret, kılığında, zevkinde, rejiminde, siyasetinde ve dil ve diyalektiğinde dibine kadar batı devşirmesi bu hizip -kendi kıçı açıkta haliyle- amerikan karşıtlığı peşinde pek gülünç bir sefalet manzarası arz etmektedir. Çöplükte nasibini arayan -ahmâk ıslatan yağmuru altında- titrek ve tüyleri diken diken bir kedicik şekinde misalini billurlaştırdığımız bu dünün gizli ukdesi, bugün tüm ruhunu ele veren müşahhas tezahürleriyle de ortalık yere saçılmış bulunmaktadır. 

Aşağıda aynen yayınlayacağımız Üstad’ın “Amerika Dünya ve Biz” adlı makalesini okumanızı dilerim. Fakat bundan önce yazıda dikkat nazarınızı çekmek istediğim bir hususu belirteyim. Zuhur edeceği güne kadar bir solucan gibi toprak altında ve peçeli ve o gün geldiğinde tanklaşıp paletleri altında ezmeyi hedef tutucu bu taktiğin altında ancak iman ferasetinin nazarlarına kendisini teslim etmiş, bilhassa son 150 yıllık fiili batı işgaline karşı hem maddî ve hemde mânevi hıncını ve intikâmını gözleyen bir kurtuluş hamlesinin yattığını görünüz.

Bu kurtuluş hamlesi satıhta vatanı kurtardıktan sonra, asılda da kurtarmanın küllî ifadesi halinde İdeolocya Örgüsü adlı eserinde ortaya konmuş, ispatlı ve itirazı kabil olmayan bir husustur. İşte tamda bu yüzden; bütün maksadı, düşman elinde ırzına el atılmak üzere ve adı“İslam milleti” olan masumun (vücudunu) kurtarmak sonra bizzat (vücuduyla birlikte ruhunun) ırzına geçmek ve bu yolla “Bu körpede asıl benim gözüm vardı” demekten ibaret olan ağzı salyalı ve beli kamalı türedisi tiplerin Üstad’ı hedef tutmasından daha tabiî ne olabilir?.. Şunu da belirtmekte fayda vardır ki, bu eşkiya ısrarı karşısında zaten el atılmaya karar verilmiş milletin vücudunun, bedavadan mesuliyetini yüklenici bir damar bulan batı, sevinç çığlıkları atmaktaydı. Zira batı iyi bilmekteydi ki doğrudan eliyle bunu yaptığı takdirde, vücudunu ele geçirdiği milletin ruhunun hıncına hedef olacaktı. Bu gönüllü eşkiya hizip ise,“vücuduna aynısını yapmak karşılığında, ruhunu da sana teslim ederim” teklifiyle, bizzat Batıyı bile şaşkına çeviren bir küfür azgınlığını sahnelemeyi vaad etti.

İşte Üstad’ın bu tutumu ile bu hizbin vaadi arasındaki tam ve kâmil zıtlığın tezahüründen ibaret saldırıların iç yüzü bundan ibarettir.
Üstad’ın, “Amerika Dünya ve Biz” adlı başmakalesini bu küllî manzara gözüyle okuyunuz;

Abdullah Kuloğlu / Büyük Doğu Haber
***


AMERİKA, DÜNYA VE BİZ
Bugün dünya, milletlerin oluş istikameti ve tekevvün hakkı bakımından iki vâhide ayrılmıştır. Sonunda kaba ve basit iki vâhid... Ya Amerikayı tutacaksınız, ya Sovyet Rusyayı; ya demokrasiyi, ya komünizmayı... Bunlardan birine temayül derhal ve kat'i olarak öbürüne aykırılık mânasına gelir. Onun için, en küçük Amerikan aleyhtarlığı, hangi zaviyeden olursa olsun, Sovyetleri desteklemek diye anlaşılır. Bu yüzden komünizmaya zıt bir dünya görüşü kerhen de olsa, Amerikan politikasını korumakla mükelleftir.
İkinci Dünya Harbinden sonra Avrupa medeniyetinin büyük mümessilleri, bir nevi iktisadi ve teknik tabiiyet yüzünden dünya görüşlerindeki istiklâllerini kaybetmişler ve mecburî olarak Amerikan hegemonyası altına girmişlerdir.

İmparatorluğunu ve dünya siyasetindeki başbuğluğunu kaybeden şahsiyetli İngiltere, şimdi bütün aksiyonunu ve söz hakkını kaybetmiş mahzun bir ülke halindedir. Almanya, topyekûn varlığıyla ödemek mevkiinde bulunduğu harp felâketini telâfi için, hârika çapında bir kalkınmadan gayri hiçbir gaye sahibi değildir. Avrupa'nın diğer milletleri de, Garp medeniyetini meçhul bir yarına çeken sinsi şartlara karşı, bütün güçlerini, kendi kabukları içinde, ruhî ve iktisadî günü birlik bir ferahlığa yöneltmiş ve dünya politikası üzerinde müessir olmak politikasını unutmuş bulunuyorlar.

Yalnız Fransa (Dö Gol) tecrübesinden sonra bir şahsiyet hummasına düşebildi; ve (frenk) isminin eski temsil hakkı üzerinde yepyeni bir istikamet kolladığını belli etti. Dış politikada ilk defa olarak (Dö Gol)ün; Amerikan hava üslerini Fransadan tasfiyeye kalkması, işte bu istiklâl ve şahsiyet davranışının en bariz işaretidir. Bu işaret, Fransanın artık bir âlet mevkiinden çıkıp, Garp medeniyetini yuğuran şahsiyetli milletlerden biri olmak sıfatını her sahada göstermek ve bütün iç ve dış buhranlarını yenmek istemesinden başka bir maksada yorulamaz.

Hakikat şudur ki, Amerika sadece iktisadi ve teknik üstünlüğü yüzünden, ayrıca hiç bir payı bulunmıyan Garp medeniyetini bütün hakları ve imtiyazlariyle ve açıkgözce nefsine yamamış; ve cihanın komünizma dehşetine karşı kendisini biricik tutamak haline getirmeği bilmiştir. Bu tutamağa el atanlar da, onun iradesine boyun eğmeğe, dünya çapında hiçbir temsil tavrı takınmamaya, şahsiyetsiz yaşamaya ve Amerikalılara mahsus basit ve düpedüz dünyanın bekçiliğini etmeğe mecburdur.
Bu ne boğucu, sıkıcı dünya! Yukarıya tükürsem bıyığım, aşağıya tükürsem sakalım...
Nazariyede materyalist Rusyaya karşı Amerika, cihana öyle ablâk bir çehre vermiştir ki, ikisi arasında sıkışıp kalan Avrupa, evvelâ birincisine, sonra ikincisine karşı (spiritüalist) bünyesini koruyabilmek için ne yapacağını bilememektedir. Birinden korunmanın öbürüne sığınmak şeklinde tecelli eden çaresi, gerçek korunmayı ve şahsiyet müdafaasını büsbütün iflâs ettirici bir durum arzetmektedir.

Bize gelince:
Halk Partisi devrinden beri, mutlak ve mecburi Amerikan siyasetini tutmak, Türkiye hesabına biricik doğru yol... Buna şüphe yok... Cihanın ölüm ve dirim halinde iki yolundan dirim istikametini seçmek milli irade ibresi yalnız bu istikameti gösterdiğine göre, her halde Halk Partisi hesabına büyük bir keşif değil...

Evet, dirim yolu seçildi; fakat bu yolda diri bir anlayış ve şahsiyetli bir tavır gösterilmedi. Vaziyet o türlü idare edildi ki, Amerika bizi cebinde keklik bildi; ve mevzuumuzda, idrâksiz kekliklere mahsus fedakârlıklardan ileriye gitmedi.

Mesele, Amerikan yardımının azlığında çokluğunda değil; Amerika'nın karşısında, yalnız kendi milli tekevvün gayesine bağlı, şahsiyetli bir millet tavrını takınmakta ve ona göre hürmet ve itibar sahibi olmakta... Coğrafya ve tarihimiz, bizi, kapitalizma ve komünizma sistemleri arasındaki nihaî muhasebenin ana rakamını temsil edecek kadar nazik bir makamda bulundurduğuna göre, Amerika'dan bu makamın dolgun hakkını istemek ve nazlı bir sevgili muamelesi görmek biricik dikkatimiz olmalıydı. Olmadı; sanki Amerika tarafından boş bir araziye sevkedilmiş ve hudut bekçiliği almış boğaz tokluğuna çalışır bir millet olduk.
Hele lisaniyle, üslûbiyle, tipiyle, ruh haletiyle ve kendine göre kültürü veya kültür iddiasiyle Amerikalının içimize nüfuzu korkunç bir şeydir. Dolar kuvvetine dayanan ve sade Türkiye'de değil, dünyanın her tarafında kendisini hissettiren bu maddî ve aynı zamanda mânevî nüfuz belki Avrupa'nın ruhî sahada baş derdidir.

Zira Amerikalı, eski bir kök ve şahsiyet damarına bağlı olmaktan uzaktır.Garbın milletler katışığından öyle bir melezdir ki, o milletlere ait ruh uktelerini dibinden tıraş etmiş; ve meselesiz, dâvasız, dertsiz, ıztırapsız, yalnız madde hesaplarına bağlı ve beş hasse plânında yaşar bir yeni insan tipi getirmiştir. Bu yeni insan, elektriğin ne demek olduğunu düşünmez veya düşünmekte bir fayda görmez; onu bir ampul içinde zaptetmeği kâfi bulur. Bu yeni insanın hürriyet fikrinden, daha doğrusu insiyakından başka hiçbir ruhi sistemi yoktur. Başı boştur, ilcalarına tâbidir, her kayıttan ve ölçüden âzadedir, manevî sulta ve disiplin boyunduruklarından hiç birinin hükmü altına giremez; hasılı tam mânasiyle tabiat ve madde insanıdır.

Tarih, şahsiyet, ruhî hayat ve mesele sahibi milletler için de böyle bir tip, ancak bozucu ve çürütücü olabilir. Hele yeni bir hayat ve tekevvün arayan ve henüz olamamış bulunan milletler Amerikalıyı örnek aldıkları gün, meydana, bütün lûgatçesi 10-15 kelimeden ibaret, her ân çiklet çiğneyen ve homurtu halinde konuşan ve anlaşan, hiçbir ruhî müeyyideye kıymet vermeyen başı boşlar topluluğundan başka birşey çıkamaz. Amerikalı tipi, kendi vatanında belki her türlü içtimaî emniyet ve murakabeye malik olabilir; fakat taklitçilerinin dünyasında sadece felâkettir. Amerikaya gidip Amerikalı olmak belki iyi; fakat milleti içinde Amerikalılaşmak mümkün olduğu kadar kötü...

Başınızı kaldırıp büyük şehirlerde şöyle bir halimize bakacak olursanız, Amerikanizm denilen âfetin, kılığımızda, meşrebimizde, üslûbumuzda, edamızda bizi kendimizden ne kadar uzaklara götürdüğünü, yahut götürmek istediğini sezersiniz.
Mekteplerimize, gençlerimize, züppelerimize, zevk-u safa hayatımıza; ve oradan müesseselerimize, evet bütün müesseselerimize dikkatle bakınız yeter!

Bir Amerikan gemisinin İstanbul'a geldiği gün, şehrin geçirdiği telâşın, (Noel) babanın çıkını etrafında çocuklar geçirmez.
Eğer arada bir kendilerinden şu veya bu tarzda, hattâ bayrağımıza kadar uzanan kabalıklar görüyorsak, bunu, Amerikalının mizacında değil, kendi ruhî zebunluğumuzun muhatabımıza verdiği gururda aramalıyız.

İktisat reçetelerine kadar her şeyi sonsuz cömertliğinden beklediğimiz bir millet fertlerinin bize karşı ulvî hareket etmesini beklemek ve böyle bir istidadı da Amerikalıdan ummak, yerinde sayılamaz.

Bize düşen, kendi kendimize sahip olarak, Amerika'nın ebedî müttefiki, Amerikalının da "Sen sensin, ben de ben" tarzında dostu olmaktır. Amerikalıyı da böylece kendimiz için bir saadet unsuru kılmak... Yoksa belâ haline getirmek değil...
Bunu en küçük milletler yaparken biz yapamazsak hazin olur. Amerika da ancak böyle bir şahsiyete maddî ve manevî itibar biçebilir. Yoksa, gelip geçici menfaatleri bakımından alâkadar olduğu; ve bir Amerikan bahriyelisinin iki yana açık bacakları arasındaki perspektif içinde mutalea ettiği kadrodan ileriye geçemeyiz.

Dış siyasetimizde Amerikan ve iç bünyemizde Amerikanizm politikasını, kendimizde tecezzi kabul etmez bir şahsiyet vâhidine göre ayarlamakta, devlet ve millet çapında kalkınışımızı kuşatacak derecede büyük ve her işe hâkim bir mâna gizlidir.
Bu mâna ta merkezinden ele geçirildiği gün, Türk ve Amerikan bayrakları, biri şu kadar yıldızlı ve öbürü sadece ay ve yıldızlı, iki ayrı dünyanın iki ayrı ve fakat daima beraber mümessilleri halinde yanyana göndere çekilebilirler.

Necip Fazıl Kısakürek / Büyük Doğu Dergisi / Sayı 20 / 17.07.1959

1 yorum:

  1. İslam tarinin Büyük Doğu diye bir kavramı olmamıştır ama masonların olmuştur. Müslümanların hiç biri İstiklal Marşını değiştirme arzusu içinde olmamıştır ama n.f.k. sipariş üzerine islmla hiç alakası olmayan bir alternatif metin yazmıştır. Amerikanın nazlı sevgilisi olmaya çalışanlar şuhluğuyla gayrı meşru ilişkilerinden güç devşirmeye çalışan fahişe olmayı teklif etmişlerdir. Namaz kılmayan kumarbaz nfk çok güzel nutuk atmaktadır.

    YanıtlaSil