8 Mart 2012 Perşembe

İstikamet Nedir / Ne Değildir?


Zamanı gelmiş bir fikri engelleycek hiç bir güç yoktur. Her çeşit günlük itiş kakışı merkezileştirip bunun telaşesi içinde gözlerine mil çekilmişlerin göremediği, bundan dolayı akılları gözlerinde körlüğe bulaşık olanların zaman geçtikce apışıp kaldığı husus da bu. 

Allah'ın ahmâk adamı da vesile kılmasına mukabil sana kalan ne? Hayatî soru bu. 

Dün söylediğini bugün söyleyenlere, bugün söylediklerini dün söyleyenlere sövenlerin hali bu. İstikamet derdi olan beri gelsin. Bu aksiyon değil debelenmedir. 

Buna mukabil pürüzsüz çizgisiyle istikamet üzerine hareket eden  -ki aksiyon dediğin başka ne?-  içten içe yepyeni bir altyapı üzerine inşaa ettiklerinin yarın vereceği verimlerin uzun vadeli hesabında olan gereçek aksiyoncular nerede?.. 

Lafı eveleyip gevelemeye lüzum yok. Kervan yola çıkmıştır. Hem de öylesine çıkmıştır ki, tüm sapmaları TEPELEYİCİ ve istikamet çizgisine kanırta kanırta giren çıkanların verimlerini deTOPLAYICI mihrak olduğunu göstere göstere... "Mukaddesatçıların Birliği" temelli doğru kutuplaşmayı işaretlemiş ve kendi kurgusunu ESASLAŞTIRMIŞ olarak.. Kâmil Birlik şartlarının ne idiğünü ve nasılını göstermiş ve bunu temin etmek için oluşturulmuş politik diliyle... 

Bütün bunların göz önünde seyrine mukabîl bugün olup bitenleri izah edemeyenlerin merkezî fakülte ahlâk meselesini hafifsemeleri.. Kim anlar bu dilden ve nasıl da bu hale mecbur ettiler!.. Sloganı bırakıp adam gibi düşünsünler.

BD-İBDA, Üstad Necip Fazıl Kısakürek ve Salih Mirzabeyoğlu'nun dediği ve yapıp ettikleri olarak bu istikametin ölçülerini koyanlar oldular. 

Çevrenin hakkını verip veremediği meselesi ayrı bir mesele olarak kenarda dursun. Önemli olan istikamet çizgisi her unsuruyla ayakta tutulsun. Ve bir gün o çok hareket yapan iç ve dış tüm unsurlar kafalarını toslaya toslaya yaşadıkları ve yaşattıkları ızdıraptan sahici ve mesuliyetini sahiblenici bir muhasebe çıkartmaya yöneldiklerinde gerçek ve kıymetli aksiyonun ne menem birşey olduğunu görsünler.

Devlet olduğunu hatırlayan ve gereklerine doğru hamle yapma heves ve iradesini yarım oluş ve tavırlarla ortaya koyan Başbakan acaba "araç" olarak kullanılmaktan ibaret bir politik unsur olan "ileri demokrasi" konusunu gayeleştirmiş midir? Eğer gayeleştirmemişse bunu aşan ve bütün iş ve verimleri kendi havzında topalayan DÜNYA GÖRÜŞÜ olarak hangi şuurun sahibi olmak borcunda olduğunu bilmekte midir?

Kadromuza yeni dahil olan İbrahim Sancak Beyefendi'nin pek hoş bir uslûb içinde tezi olmayan yıkıcılık vurgusuyla işaretlediği bu temel meseleyi, yani mütefekkir ihtiyacını göstermesi bakımından pek yerinde bir tevaffukla yerini bu yönden de bulmuş olsun.

Başbakan için sorduğumuz soru şüphesiz bizim bu meseleyi sadece bir kişinin gerçek ve derin bir olup olamama meselesi olarak gördüğümüzü göstermez. Bu mesele tüm genişliğine ve derinliğine tezahürleriyle mukaddesatçı kadro ve toplulukların meselesidir.

Dünya'ya söyleyecek, red ettiğinin yerine yepyeni bir nefes ve ruhla koyacağı yeniyi söyleyecek bir SÖZE ihtiyacımız var. 

Belirttiğimiz bu İHTİYACA karşılık pek meşgul ve elbette bizim de bu SÖZÜN varlığı içinde pek kıymetli gördüğümüz işleri gösterip, siz ne yapıyorsunuz ki diyenlerin, dertten anlamaz haklılıklarına mukabil TEMEL HAKSIZLIKLARI görülemiyor mu?..

Abdullah Kuloğlu / Büyük Doğu Haber

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder