26 Haziran 2013 Çarşamba

Yeni Şafak'ta gizli Ali Bayramoğlu ve Akif Emre Çatışması (!)

Akif EmreAli Bayramoğlu

Başlıkta Ali Bayrmoğlu ve Akif Emre'yi temsil ettikleri politik  tavırlar bakımından sembolleştirdim. Yanlış anlaşılmasın.

Yazılarımı takip edenler bilirler, ben Ak Parti iktidarına ilk dönemden beri verilen dış desteğin ve buna mukabil bugün aynı mahfillerin "gezi olayları" ile tavan yapan ihtar, hizalama ve yarım köstekleme çabasının esas amilinin  Meşrutiyetten bu yana Batının himaye ve kontrolünde sürdürülen "demokratikleşme" hedefi ile ilgili olduğunu yazıyor ve söylüyorum. O günden bugüne arada -yaklaşık 90 yıl boyunca- yine dış destekle yaşatılan Kemalist dönemin tam da bu hedef doğrultusunda Anadolu ahalsinin insan malzemesini hazırlama süreciyle ilgili olduğunu da ifade ediyorum. Bir nevî yumuşatma ve uzlaşmaya zorlama şeklinde..

Anadolu toprağı bu ara dönem boyunca batının asli hedefi olan İslamî hayat tarzı ve zihniyetinden tamamen temizlenmek amacıyla gözünde başa bela olarak görünen "ayrık otu" (!) İslamî bir zihniyetten temizlenmek istendi. Demokrasi sadece bir idare biçimi meselesi değil aynı zamanda insana, cemiyete ve devlete bakışta batılı bir hayat tarzının irfanını da şart koştuğundan batı açısından bu politika anlamlı ve isabetlidir. Zira Türkiye'de İslamî bir duygu ve hassasiyet taşıyan aydınların bir türlü anlayamadığı, anlasa da çözümüne dair bir şey söylemediği hakikat şudur ki; Siz isteseniz de istemeseniz de benimsenen bir idare biçiminin dayandığı felsefeyi, inanışı ve hayat tarzını da kabule mecbur kalırsınız. Ferden bunun aksi iddia edilse bile içtimaî dönüşüm bu yönde olur ve siz göz göre göre bunu seyretmek zorunda kalırsınız. Bu bakımdan ideolojik zaafın tanıdığı imkânı kullanan batının itikadî, ideolojik ve nihayetinde politik olarak demokrasi adına dayatmasının yine tersinden bir tesir yolu ile en nihayetinde itikadî bir çözülmenin de başat aracı olduğunun şuurunu yaşattığını kabul etmeliyiz.

Bu gözle bakıldığında Yeni Şafak Gazetesi'nde iki ayrı cephenin temsilcisi iki ayrı yazar ve yazdıkları dikkatimizi çekti. Bunlardan birincisi -90 yıllık kemalist güdüm dönemini- dönemin şartları itibariyle gerekli ve fakat "demokrasi" için kılan ve nihayetinde aşılması gereken diye işaretlerken, ikincisi kemalist güdüm dönemine doğrudan itiraz eden bir yerden yani müslümanlık merkezinden İslamcı bir hassasiyetle tasfiye edilmesi gereken diye ele aldı. Hem de aynı günde ve zeminde!.. Bahsettiğim isimler Ali Bayramoğlu ve Akif Emre. 

Ali Bayramoğlu'nun yazısı şu linkte; http://yenisafak.com.tr/yazarlar/AliBayramoglu/acil-uyari-ihtiyaci-ve-fasit-daire/38300
Akif Emre'nin yazısı ise ; http://yenisafak.com.tr/yazarlar/AkifEmre/her-devrin-dusunuru/38304

Yazılarımı takip edenlerin bildiği ve benim yazılarımı bildirdiğim Yasin Aktay, Hilal Kaplan, Cem Küçük gibi daha bir çok dertli kalemlerin de dolayısı ile şahitliğinde batının bu esasî gayesini tartışmaya açmak için uğraştığım biliniyor. Peşin fikir halinde söylersem "demokrasi" bütün çeşitleri ve görünümleriyle Anadolu'nun şahsında bütün ümmetin gırtalığına saplanmış bir ÇIPADIR!.. Makara da batının elinde!. Ve işin en hazin tarafı Kemalist-Ulusalcı kötü polis korkusuyla kurtarıcı diye biz bunu yuttuk. Elbette bu adî türden bir gönüllülükle olmuyor aksine samimi bir çabayla fakat zihniyet zaafından, ideolojik zaaftan oluyor.

Konumuza dönelim..

Batı, tasvirini yaptığım "demokratikleşme" politikasını birinci dönemde kemalist ulusalcı devlet elitinin sırtına taşıttırdı. Bu döneme güdümlü demokrasi, yani demokrasi ölçülerine gönüllü ve gönülsüz uygun davranma zoru altında duyguları ve değer yargılarını terbiye etme ve hazırlama dönemi nazarıyla bakabiliriz. Şüphesiz bu dönemin gerekliliği bir tarafa, teorik ve felsefi olarak demokratik olduğu söylenemez. Fakat modern düşünüş ve kodlama DAYATMA şartları altında MÜSLÜMANLARA da bu dönem sayesinde sindirildi. Ve ortaya muhafazakâr demokrasi, İslamî demokrasi gibi bir ucube doğdu. Buna karşılık Akif Emre'nin isabetle teşhis ettiği gibi duyguda müslümanlık referanslı geniş halk yığınları elde olsa bile, ideolojik önderlik Ali Bayramoğlu'nun temsil ettiği elitlere kaldı.

Bakın Ali Bayramoğlu, benim zaaf dediğim konuya, sonuçları bakımından gayet yerinde bir belirleme ile nasıl işaret etmiş. Diyor ki;

"Siyasi aktörüyle, basınıyla, ekonomik ve toplumsal unsurlarıyla iktidar çevrelerinin bu gerçeği farketmeleri, reform ve değişim (demokrasi adına-A.K.) taşıyıcılığındaki moral üstünlüğü kaybettiklerini görmeleri, kendi ürünleri olan seçkin genç bir nesli yitirmeye başladıklarını, 'iktidar alanını koruma vehmi'ne kapılarak hareket ettiklerini hızla anlamaları gerekir.

Buna karşılık Akif Emre liberal kibir dediği bu tutuma karşılık şunu söylüyor;

"Özellikle 1980'lerde başlayan ve 90'larda artık yükselişe geçip hemen her tür görüşten aydınlara sirayet etmeye başlayan liberal aydın tavrı yeni bir tipoloji oluşturdu. Bulunduğu konumu terk etmeden haklı olmanın, hatta taraf olduğu siyasal görüşten bile feragat etmeden her kesimden saygı görmenin altın formülü bulunmuştu; muhafazakarlar içinde ama liberal, sol ama liberal görüşleriyle tanınır…
......
Gerçekten Türkiye'nin küresel sistemle ilişkileri iyi okunarak siyasal zemin yakalanmış, toplumsal meşruiyeti olan bir siyasal hareket üzerinden neoliberal politikalar adeta tartışmasız ölçüler olarak vaaz edilmeye başlanmıştı.
Sadece neoliberal politikalar değil, liberal düşünce de adeta toplumun tüm hayatını kuşatan felsefi bir görüş olarak yegane hakikat gibi sunulmaya başlandı....."
Doğrusunu söylemek gerekirse, Akif Emre aktardığım son cümlesi ile ideolojik hakimiyetin hangi cenahta olduğunu işaretlerken, Ali Bayramoğlu'nu bir yönüyle doğrulamış oluyor. Akif Emre'nin şahsında bütün dert sahibi kalemlere, düşünürlere sormak istiyorum: Neoliberal düşüncenin (dünya görüşünün) mütemmim cüzzü olan "demokrasi" de dahil olmak üzere yegane hakikat gibi sunuluyor deniyorsa, Allah rızası için söyler misiniz bu görünen yegane hakikatin dışında "bizim mahallede" söylenebilen ne var?!..  Akif Emre yazısında demiş ki, halk tabanı olmayan bu neoliberallere mukabil, halk tabanı olan İslamcılar (!)..  El-Hak bu doğru ama bir duygu yığını olan kalabalıkların "aydınları" olarak bu duyguya İslamî ölçülere riayetle ve bugünün eşya ve hadiselerinin doğurduğu ihtiyaçlara uygun bir GÖMLEK biçtiniz mi? Yani neoliberal demokrasi, "katılımcı demokrasi", çoğunlukçuluk karşısında eni konu sadece "sandık kardeşim sandık" diyen ilkel bir demokrasi savunmasına bu yığınları sürüklemekten başka?!?!?.. 
Kaldı ki, Akif Emre'nin sancısına hak verir bir noktadan yazıyorum ve diyorum ki, bırak muhafazakârların yanında duran neoliberalleri, muhafazkârlar din olarak açıkca İslam derken -diyebilenler olarak- ideolojik olarak neoliberal bir çeşit olmaktan öte elle tutulur hangi farkı ortaya koyabilirler?.. Akif Emre öyle uzağa değil hemen yanı başında, sağında solunda duran ve hatta birlikte başını secdeye koyanlardan başlamak üzere en yakınından sormaya başlasın. Bakalım aldığı cevaplardan hani ideolojik çapanın gırtlağımıza kadar saplandığını dehşet gözleriyle gördüğünde Ali Bayramoğlu'na ne diyebilecek?.. 
Yasin Aktay'ın Mümtazer Türköne'ye verdiği cevaplarda da aynı belirsizlik, Mümtazer Türköne İslamcılık bitti derken göz önünde duran bir iç zaafiyeti tersinden işaretlemekten başka ne yapmıştı ki?.. Sadece Yasin Aktay değil kastım, batının bu temel ideolojik dayatmasına karşı hazır bir çözüm bilinmiyorsa bile en azından neye ihtiyaç duyulduğu ve bunun ertelenemez bir durum olduğu avaz avaz ilan edilmeli değil miydi? 
İşte tam da bu zaafın karşılığı olmak üzere doğru veya yanlış, Büyük Doğu İdeolocyası'nı gündeme alıcı bir yaklaşımla çırpınmam ve çırpınanlar, söylenişindeki ihiyacın doğruluğu bakımından bile görmezden gelindi..
Akif Emre'nin ve Ak Parti'nin çevresinde konum alanların, gayet doğru bir biçimde teşhis ettiği dış kaynaklı bir "sıkıntı"nın hedefi olan Sayın Erdoğan'nı "Yedirtmeyiz!..." tavrıyla gösterilen savunma reflesi şu haliyle, yani tam da bu iç zaaf bakımından hangi müşahhas tezahüre dayanmaktadır?!.. Bu iç zaafın ikmal edilemediği yerde "Yedirtmeyiz!.." tavrının da zaaflı bir meydan okuma olduğu görülemiyor mu?
Şurası bir gerçek ki Ak Parti iktidarının başından beri, ister gönüllü veya isterse Akif Emre'nin dediği gibi gayet pragmatik bir karşılıklı fayda anlayışına dayalı olarak ulusalcı otokratlara karşı yapılan bu ittifakın, ideolojik önderliğinin neo-liberal demokrat dünya görüşünde olduğu, buna karşılık ise Anadolu kalabalıklarının temsilcisi kalemlerin ve politikacıların payına ise ancak "duyguları"nı hizmete sunmanın düştüğü görülemiyor mu?
Şüphesiz bu "duygu" kıymetlidir ve bir kardeşlik hukuku doğuruyor. Fakat Akif Emre'nin de, Yasin Aktay'ın da, Hilal Kaplan'ın da, Mazhar Bağlı'nın da... vs "içini acıtması gereken" ideolojik hal de ortada!.. 
Sadece şunu söylemek bile yeterli, Allah aşkına biz Müslümanın, Kürdün, Türk'ün, Suriye'nin, Arap Baharı'nın, Filistin'in meselelerine "demokratik ölçüler" hasrının dışında bir çözüm biliyor muyuz? 
Ali Bayramoğlu gayet haklı olarak "Kürt meselesi demokrasi için "can simidi" olmaya ilerlerken.." başlıklı yazısında bu zaafı bildiğinden "komşusu" bizim mahalledekilere diyor ki; "Demokrasiden başka neyiniz var?" Haksız mı?
Sayın Erdoğan Davos'ta "One minute!.." derken, bunun iz düşümü olarak  "Yedirtmem!.." diyenlerin de dayanağı olan iman duygusuna karşılık Şimon Perez bir mülakatta aynen Ali Bayromoğlu'nun, AB'nin, hadi daha açık söyleyeyim"faiz lobisinin dediği iştirak ettiği gibi şöyle karşılık vermişti "Demokrasiden başka neyiniz var?" 
Eğer bir düşman ve hasım lobi aranacaksa, bu lobinin hasım ve düşman bildiği "iman duygumuz" gerçeğine karşılık pervasız bir aşağılama kastıyla içeriden ve dışarıdan seslendirdiği o küçümseyici soruda gizli olan gayesinde aranmalı bunun motivasyonu. 
Çoğunluk ve kalabalıkların koltuk altımızı şişiren durumuna gelince. Salih Mizabeyoğlu'nun dediği gibi " Bu millet büyük oynayanlarla büyük oynayabileceğini göstermiş bir millettir!.." gerçeğinin yanında durum şu;
"Demokrasiden başka neyiniz var?!.."diye alay eden sese karşılık, iman duygunuzla meydan muharebesi kazanabilir, yığınları sürükleyebilirsiniz ama MOĞOLLAR GİBİ yendiğiniz (!) hasmınızın ideolojisi içerisinde eriyip gidersiniz. Ve sonra şaşkın ortada moğol arar durursunuz.. Ve İslam dediğin de bir folklöre, ritüele dönüverir! 
Özetle söyleyeceğim şu ki, sancısı sancım Akif Emre'nin övündüğü ve üstünlük vesilesi kıldığı halk tabanı, cevabı ve sorusu herkese şamil olmak üzere söylüyorum; Moğol istilasına eş "çoğunluk" köpürtüsünden daha fazla NEYİ ile tayin edici olacaktır?!.. Kazlıçeşme'de 1 buçuk milyon değil, memleket sathında 50 milyon sizinle olsa bile!..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder