22 Haziran 2013 Cumartesi

28 Şubat’ın İskilipli Atıfı Salih Mirzabeyoğlu


-Davası ve Kimliği-
Salih Mirzabeyoğlu, Üstâd Necip Fazıl Kısakürek’in müstakîl bir dünya görüşü olarak teklif ettiği Büyük Doğu Dünya Görüşü’nü tafsile getiren, açan ve bizzat Üstâd tarafından bu vasfıyla takdir ve takdîm edilen bir fikir adamı. Büyük Doğu Külliyatını iç ve dış cepheleriyle açtığı eserlerini ve muhtevasını, “benzersiz oluş” manasına gelen İBDA ismiyle markaladı. Eserlerine bakıldığında, Büyük Doğu Külliyatı’nda bir iddia ve tez olarak teklif edilen bütün hususları, parça parça ve bir bütün olarak tefsir ettiği görülür. Eğer bir Büyük Doğu bağlılığından söz edilecekse Salih Mirzabeyoğlu 58 telif eseriyle bunu kelimenin tam manasıyla hak etmiş bir şahsiyet. Kendisinin de Batı'dan misâl getirirken zikrettiği Sokrat ve Eflatun ilişkisine denk gelen bir ilişkisi var Üstâd Necip Fazıl Kısakürek’le.
Böyle bir ilişki içinde iken 1983 yılı Mayıs ayında Üstâd vefat ettikten sonra, Hz.Mevlana’dan yerli bir Noel Baba imajı oluşturulması faciasına eş bir biçimde, Büyük Doğu Külliyatından kopuk bir Üstâd algısı inşa edilip O’nun gerçek kıymet ve yeri gömülmeye çalışılınca Salih Mirzabeyoğlu isminin öne çıktığını görüyoruz. Devrin fikir iklimine göz attığımızda Üstâd aşılmış bir ŞAİR, bir ütopyacı, bir hayalperestti. Böyle vasıflandırıldığını görüyoruz. İşte böylesi bir iklimde Salih Mirzabeyoğlu ilk önce Üstâd’ın gerçek kimliğini, ümmet için ifade ettiği kıymetini, Üstâd’ın esas verimi olan İslamî Büyük Doğu Dünya Görüşü’nün hayata ve uygulamaya hitap eden gerçek bir sistem teklifi olduğunu göstermekle işe başladı. Üstâdı, O’nun fikir ve sanatını, kendi çapınca (!) yedeğine almaya çalışanlara engel oldu. Sadece engel olmakla kalmadı, Büyük Doğu’nun bütün bir İslam Ümmeti’nin muhtaç bulunduğu dünya görüşü olduğunu eşine az rastlanır bir çabayla -58 eserlik bir külliyatla- ispat etmeye çalıştı.
İşte bu çaba sonucunda çevresinde Büyük Doğu’yu ciddiyetle ele alan ve müstakil bir bütün fikir olarak benimseyen gençlerden bir halkalanma oluştu. 1993 yılları genel itibariyle İslamcı fikrî akımların revaç bulduğu yıllardı. Refah Partisi Erbakan liderliğinde iktidarın en güçlü adayı haline gelmişti. Salih Mirzabeyoğlu’ndan etkilenen bir çok gurup ve topluluk vardı. İlk başörtüsü boykotu bu guruplardan birisinin öncülüğünde başlamıştı. Irak İşgal’ine karşı yaygın ve etkili Cuma gösterileri düzenlenmesinde rol almışlardı. Örgütlenme şekilleri farklıydı. Salih Mirzabeyoğlu bu topluluk ve gurupları benimsiyor fakat doğrudan kendisini değil, Büyük Doğu’yu yani dünya görüşünü merkezine almaları gerektiğini söylüyordu. Doğrudan bir emir-komuta ilişkisine hiç girmedi. Çünkü şuna inanıyordu; eğer sahici ve köklü bir değişim olacaksa bu ancak kendisini bir şahsa değil ama öncelikle bir fikre bağlayabilmiş insanlar eliyle gerçekleşebilirdi. Bu yine Salih Mirzabeyoğlu'nun bir orjinalliği idi ve buna "kendinden zuhur" diyordu.
1997 yılına gelindiğinde 28 Şubat Post-modern darbesi yapıldı. Bugün öğrendiğimiz kadarı ile 10 milyona yakın insan fişlenmişti. Esaslı bir darbe yolu ile yüz binlere varan sayılarda insanımız gerekli ve kaçınılmaz(!) olan akibete uğratılacaktı. Fakat bir şeylerin ters gittiği, darbecilerin cesaretlerini kaybettikleri anlaşılıyor. Planlarını revize ettiler ve ele başı olarak görünen potansiyel en “tehlikeliler listesi”ne odaklandılar. 1998 yılında eşiyle birlikte çocuklarını almak üzere gittiği okul önünde Salih Mirzabeyoğlu tutuklandı. O en “tehlikeliler listesi”ndeydi. Güyya hücre evinde yakalanmıştı!.. Emniyet’te işkenceye tabi tutuldu. Salih Mirzabeyoğlu Davası’nı gören mahkemenin ilk başkanı Hakim Sedat Karagül yeterince hızlı davranmamak baskısına dayanamadı ve istifa etti. Yerine şu anda Ergenekon sanıklarınından Kemal Alemdaroğlu’nun avukatlığını yapan o dönemin DGM Hakimi Metin Çetinbaş getirildi. Mahkemesini Hüseyin Kıvrıkoğlu ziyaret etti. Bir tiyatro oynanıyordu. Senaryosu belli bir tiyatro!.. Salih Mirzabeyoğlu mahkemeye çıkmayı birkaç sefer red etti! Gerekçesi belliydi. Sonunda Metris İsyan’ı olarak meşhur olan hadise meydana geldi. Zorla mahkemeye çıkarıldı. Daha önce aynı gerekçelerle (1996) Adana DGM’de yargılanmak istenmiş fakat mahkeme iddialarla deliller (!) arasındaki muazzam uçuruma bakarak davayı açmamıştı bile.. Dosya aynı dosya idi. Fakat 6.Nolu DGM, Avukatlar’ının bütün taleplerini ve itirazlarını red ederek hızla Salih Mirzabeyoğlu’nun İDAMINA hükmetti. İdamın infazı üçlü kararname ile mümkün olduğundan dosyası meclise sevk edildi. Dosya mecliste hızla diğer dosyaları atladı. Atladığı dosyalardan bir tanesi DAHA ÖNCE idam hükmü verilen Abdullah Öcalan dosyası idi. Dosya Cumhurbaşkan’ı Sezer’in önüne gitmek üzereydi. Fakat Abdullah Öcalan sebebiyle yapılan düzenleme kapsamında İDAM cezası kaldırıldı ve Salih Mirzabeyoğlu AĞIRLAŞTIRILMIŞ MÜEBBET cezasına çarptırılmış oldu.
Bugün ise halen, yani 14 yıldır 28 Şubat’ın İskilipli Atıfı olarak  Bolu F-Tipi cezaevinde 2 metrekarelik hücresinde(!) bizim mahallenin bir meşhuru olarak cezasını (!) çekiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder