12 Haziran 2013 Çarşamba

FAİZ LOBİSİNİN İÇ YÜZÜ -Ne Nasıl Olmalı-



1) Erdoğan'a diz çöktürmek isteyenler, makûl ve masûm talepleri hareketlendirmek şuurundadır. Erdoğan'ın da makûl ve masûm talep sahiplerinin kullanılmasını engelleyecek bir şuur sahibi olması gerekir. Yaraya sinek konar!.. Niye konuyorlar diye şikayet etmek sineği tanımamaktır.
2) Batıda Anglo-Saksonlar ile Siyonist blok arasında süren hegomanya mücadelesinin açtığı "hayat alan"ı sayesinde varlığını muhafaza edebilen Erdoğan'ın, Siyonist bloğun belirleyici güç olarak öne çıkmasıyla birlikte HEDEF haline geldiği açıktır. Obama ile Erdoğan'ın Partileri değil, kendileri hedeftir. Bunu açalım;
3) Siyonist blok 1000 yıllık bir tecrübe sayesinde özellikle son 150 yılda, devletsiz ama devletler üzerinden iş görmenin dehasına ermiş dünya çapında örgütlü bir güçtür. Bu örgütün ana unsuru devasa "sermaye ve servet birikimi"dir. Bu "sermaye ve servet" klasik bir menfaat güdüsüyle hareket etmez. Aksine gayet ideolojik hedefler adına kullanılır. 
4) Erdoğan'ın "faiz lobisi" dediği bu örgüttür. Bu örgüt Erdoğan'dan iktisadî sebeplerle veya hedefler bakımından rahatsız değildir. Aksine Erdoğan'nın iktisadî güç devşirme hamlesinin zıt bir ideoloji adına trampa görevi görmesi ihtimalinden rahatsızdır. 
5) Aynı blok, Anlgo-Saksonların "yeni dünya düzeni" tezini de hedef almaktadır. Bu tez liberal-demokratik devletler birliğini savunuyor. Bu bir yönü ile koordineli devletlerin küresel "sermaye" sınıfına boyun büktürmesini gerektiriyor. Bu sebeple Obama'yı ikinci dönemde zayıf düşürmüş bulunuyorlar. Ve yıpratmaya devam ediyorlar. Eş zamanlı olarak Türkiye'de de "liberal-demokratik devlet birliği"ne dayanarak iş görmeye çalışan Erdoğan'ı da yıpratıyorlar.
6) Erdoğan'ın dayandığı bu tez, O'nun emperyalistlerle işbirliği yaptığını düşündüren sonuçlarıyla ülke içinde de tartışmaların kaynağını oluşturuyor. Kullanıyor mu, kullandırıyor mu tartışması sürüp gidiyor.
7) Anglo-Sakson tez, özellikle Obama'nın güç kaybetmesiyle birlikte belli oranda bir uzlaşma ve nefeslenme ihtiyacı ile boyun büktükçe, Erdoğan dış istinat noktası bakımından yanlızlaşıyor.
8) Bundan önce ülke içi vesayet rejimi olan kemalist-ulusalcı yapı, tek başına dünya vesayetini elinde bulunduran bu siyonist bloka dayanıyordu. 1999 yılından sonra küresel vesayetteki siyonist tekel Anlgo-Sakson irade tarafından kırıldı. Anglo-Saksonların kendi görüş ve hayallerine uygun bir partner olarak özellikle Ortadoğu'da mutedil müslümanlığı tercih etmeleriyle birlikte, Türkiye'de var olan iç vesayet rejimi de bu yönde kırıldı. İslam Dünyası'nda demokrasi ile uyumlu bir iç dönüşümün kendilerini de hedefe oturtan sert güç ve kaos taraflısı siyonist tezin zararlarından koruyacağını düşünüyorlardı. İşte Erdoğan bunu fırsata çevirdi. 
9) 1999 sonrası yaşanan bu değişim ve kırılmaya karşı ABD küresel siyonist blok tarafından ekonomik olarak bir operasyona tabii tutuldu. Abd'de, Erdoğan'ın "faiz lobisi" dediği yapı, bütün faiz açığını kendi hanesine yazarken faturasını devletin sırtına yükledi. Obama bu şartlarda mücadeleyi sürdürdü fakat siyaseten yıprandı. 
10) One minute ve Mavi Marmara hadiseleriyle İsrail'in terbiye edilmesi karşı hamlesi bu aşamada gerçekleşti. 
11) Arap Baharı, Ortadoğu ve Afrika'da var olan birikmiş gerilimi Anglo-Saksonlar tarafından tahmin edilemeyen sonuçlarıyla açığa çıkardı. Erdoğan doğrudan askerî müdahalelere karşı çıkarken, demokrasi tavsiyesinde bulunmaya devam etti. En nihayetinde yayılan demokrasilerin memnun ettiği halkların gözünde Erdoğan bunun Türkiye'nin tesir sahasının genişlemesi demek olduğunu biliyordu. Bunun yanında Anglo-Saksonlar ilk belirtilerle birlikte tereddütler içinde izlemeye çekildi.
12) Ortadoğu ve Afrika'da demokratik açılım sürerken, Türkiye içinde de "ileri demokrasi" bayrağı altında kürt meselesine el atıldı ve kemalist-ulusalcı tarihin kirli sayfaları tartışmaya açıldı. Abdullah Öcalan'da bu gelişmeleri okudu ve sürece olumlu cevap verdi.
13) Sonuçta 1999'dan bu yana Anglo-Saksonlar tarafından desteklenen demokrasi rüzgarından çıkan civciv geliştikçe baba horoz şeklinde gitgide ivmelenerek İslamî bir muhtevaya kıvrılacağını belli etti. Evdeki hesap çarşıya uymamıştı. Bu durum Anglo-Saksonları ürküttü ve Siyonist blokla kısmen yaklaştırdı.
14) İşte bu yakınlaşma neticesinde, bu sürecin ortaya çıkardığı genişlemeyi displine etmek ve sindirmek için frenlenmesi kararı alındı.
15) Bu fren Suriye sürecinde gerçekleşti. Türkiye'nin Anglo-Sakson mutabakatı gereği Esed'e ihraç etmeye çalıştığı demokratik reform hamlesi sürerken, Esed'in sıkı "u" dönüşü gerçekleşti. Suriye'de halk ayaklandı. Anglo-Saksonlar ve Siyonist blok Suriye'yi feci ve korkutucu bir "İBRET LEHVASI" olarak arafta tutma yolunu benimsediler. Erdoğan sıkıştı ve terk edildiğini anladı. BM'in adil olmayan yapısıyla sorgulanması gerektiğini daha yüksek sesle söylemesine rağmen rüzgarın kesildiğini anladı.
16) Anglo-Sakson ve Siyonist blok'un bu yeni konsensüsüne karşı ayak direten ve en son Abd ziyaretinde Anglo-Sakson iradeyi ikna etmeye çalışan Erdoğan böylece bunun imkânsız olduğunu ilk ağızdan teyyid etmiş oldu.
17) Erdoğan'ın tam bağımsız bir iradeyi müşahhas olarak ortaya koyamamasına rağmen ayak diretmeye devam etmesi sebebiyle Erdoğan'ın terbiye edilmesi ve test edilmesine karar verildi. 
18) Bu terbiye ve test edilme kararının Türkiye'de iki aktörü hedeflediğini görüyoruz. Bunlardan birincisi Ak Parti değil, bizzat Erdoğan'ın kendisi!.. İkincisi ise milletin kendisi!..
19) Bu amaçla eski vesayetin ana akımı olan kemalist-ulusalcılar, siyonist blokla bağlantılı olan yerli sermaye, liberaller, bunların parti içi uzantıları ve zayıf halkaları, parti dışı olmakla birlikte dışarıdan tahkim etme ve yönlendirme görevi üstlenen islamî topluluklar "daha fazla demokrasi" "istibdat-diktatörlük" gibi ideolojik esaslı olmak üzere devreye sokularak nabız alındı. 
20) Alınan nabza göre, Erdoğan ve milletin duyguda ve sezişte tam olduğu fakat ideolojik olarak boş olduğu görüldü. Rest vardı ama tümüyle politik bir restten ibaretti. 
21) Bu durumda "demokrasi" üzerinden ideolojik olarak bağımlı, politik olarak ise bu ideolojik sistem içinde olmak kaydı ile  bağımsızlaşmaya çalışan bir tipolojinin fotoğrafı alındı.
22) Önümüzdeki süreçte belirleyici olan esasın, Erdoğan ve milletin bağımsızlaşma duygusunun ideolojik çapa varıp varamayacağında düğümlü olduğunu göreceğiz. Bizim bu konuda ne düşündüğümüzü merak edenler önceki yazılarımıza bakabilirler. 
23) Esas belirleyici olacak olan bu hususta, desteksiz ve sahipsiz bırakılmanın bahanesine sığınma durumu oluşmasın diye, ayrıca akılda olmayanı akla düşürme sorumluluğumuz gereği olarak da, Erdoğan'ı cesaretlendirmemiz gerektiğini de belirteyim. 
24) Millete düşen bir borç olarak stratejik ve politik olarak doğru tavrın bu olduğunu düşünüyoruz. Erdoğan'ın bunun mukabilinde "Ayasofya","28 Şubat Mağduriyet"lerinin giderilmesi ve hasretle beklenen "istikamet" şuurunun diğer tezahürlerini müşahhas planda göstermesi de, O'nun açısından stratejik ve politik olarak doğru tavır olacaktır. Aksi halde kendi düşen ağlamaz hakikatli sözünün yad ettiği figürler listesine dahil olması kaçınılmaz gözüküyor.
25) İnşallah duasıyla izliyor ve bekliyoruz!.. Elbette kaz gibi değil gereğini belirtmiş olarak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder