1 Şubat 2013 Cuma

TASAVVUF VE DÜNYA GÖRÜŞÜ


En baş meselelerimizden birisi, teslim olmak zorunda olduğumuz hak ve hakikatler ile teslim almak zorunda olduğumuz eşya ve hadiseler arasında, birincisine bakan yüzüyle KUL diğerine bakan yüzüyle HALİFE keyfiyetinde bir varlık olduğumuzu anlayamamamız. Bu imkânla yaratıldık.
Demek ki insanın varlık gayesi birisi derinliğine KULLUK diğeri genişliğine HALİFELİK misyonuyla tarifli. Demek ki insan birisi MUTLAK OLAN’A muhatap olmak, diğeri de eşya ve hadiselere teshir etmek liyakatleriyle techiz edilmiş bir mahlûk… Pozisyonumuz, makamımız, yerimiz bu.
Derinliğine dendiğinde MUTLAK OLANA DOĞRU, genişliğine denildiğinde EŞYA VE HADİSELERE DOĞRU şeklinde yönünü işaretlediğimiz insanî aksiyon ve bunun eserlerinin iki temel sorunun cevabını vermekle mükellef olduğunu söyleyebiliriz. Bu iki temel soru şudur; Teslim olmak zorunda olduğumuza NASIL teslim olacağız? Teslim almak zorunda olduğumuzu NASIL teslim alacağız?..
Birinci sorunun cevabı HAK MEZHEPLER’den müteşekkildir. Yani teslim olunacak olan ALLAH VE RASÛLÜ’NE Nasıl teslim olacağımızın şifreleri, tarifleri, edepleri vs… HAK MEZHEPLER birisi zahiri diğeri batinî olmak üzere BİR HAKİKATİN iki yüzü şeklinde ŞERİAT VE TASAVVUF’tan müteşekkildir.
İkinci sorunun cevabı ise, yönü eşya ve hadiseler olduğundan her daim yenilenmesi ve yürümesi gereken DÜNYA GÖRÜŞÜ’dür. Dünya Görüşü eşya ve hadiseleri teslim almakla mükellef olan İNSANIN, bunu NASIL yapacağını bilmesi ve bildirmesidir.
Değişmez ŞERİAT VE TASAVVUFUN bize bildirdiğ ve erdirdikleriyle, değişen eşya ve hadiselerin doğurduğu İHTİYAÇLARIN giderilmesi şeklinde tarifini bulan sistemli bütüne; Dünya Görüşü diyoruz. Böylece anlaşılıyorki, dünya görüşü ŞERİAT ve TASAVVUF karşısında mahkûmiyetin, eşya ve hadiseler karşısında ise bu mahkûmiyetin HAKİMİYETİ olarak FİKİRDE KULLUĞUN hakkı verilmiş İDEOLOCYASINI (FİKRÎ BÜTÜNLÜĞÜNÜ) temsil ediyor. Daha doğrusu hakkı verilebildiği nisbette KULLUĞA BAĞLI HALİFELİĞİN fikrî hakkı ödenmiş oluyor. Bugün tek İslamî Dünya Görüşü BD-İBDA’dır. Bütün ümmetin ortaya koymakla mükellef olduğu bugünün “eşya ve hadiseleri”ne İSLAM’IN ÖLÇÜLERİYLE nasıl cevab verileceği meselesi böyle anlaşılmadıkça… Ve bunun KULLUK demek oluşu…
Eğer bu anlaşılıyorsa, ŞERİATININ uygulanması ve yaşanması olarak TASAVVUFA nazaran, DÜNYA GÖRÜŞÜ’nün uygulanması ve yaşanmasının SİYASET demek oluşu da anlaşılır. Üstün mânâsıyla Siyaset de budur.
Nasıl tasavvuf ŞERİAT ile sımsıkı çerçeveli ise, siyaset de DÜNYA GÖRÜŞÜ ile sımsıkı çerçevelidir. ÖYLE OLMALIDIR. Öyle olmaz ise Şeriatsız tasavvufun neticesinin zındıklık oluşu gibi, Dünya Görüşü olmadan siyasetin neticesi de Sosyalist İslam olur, Demokratik İslam olur, Ulusalcı İslam olur, yani İslam’ı yedeğe alıcı sapıklığa yol açar… Eğer dünya görüşü varsa buna sadakat varsa bundan korunmak mümkün olur.
Şeriata nisbetle tasavvufun “hâl” rejimi oluşu ve gayesinin “Şeriat”ın nasıl yaşayan bir ”hâl”e dönüştürüleceği meselesinde düğümlü olduğu göz önünde tutulursa, tasavvufu red eden Şeriat iddiacılarının düştüğü garabete eş şekilde, dünya görüşüne bağlı siyaset şartını bilerek veya bilmeyerek fiilde red edenlerin düşeceği durum; silahı, techizatı, sistemi olmayan bir ordunun şapa oturmuş halinden ibarettir. Şüphesiz savaşı ancak insan yapar fakat bu demek değildir ki, silahsız, techizatsız, sistemsiz yapar… Silaha, techizata, sisteme “savaşı ancak insan yapar” hakikatine ancak böyle tersinden bakan bön karşı çıkabilir. Ve daima savaşı kaybetmeye mahkûm olur.
Tasavvuf ve Dünya Görüşü ve bunun hayata aktarılması bakımından tarikat ve siyasetin nisbetini his ettirebildiğimizi düşünerek, “Batı Tefekkürü ve İslam Tasavvufu” isimlendirmesinin herhangi bir kayıt altında almadan belirttiği inceliği de göstermiş oluyoruz.
İçe doğru nefsin tepelenmesi ve şeriatın içte yol kılınması aksiyonu olarak tarikatın İÇ İHTİLAL’ine mukabil, Dünya Görüşü’ne bağlı siyasî aksiyonun aynı gayeye ermek isteyenler için şartları hazırlayıcı DIŞ İHTİLALİ…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder