30 Mart 2011 Çarşamba

Ne oluyor? Ne olacak?



Hanefi Avcı'nın Simonları..
Ahmet Şık'ın İmamın Ordusu..
Ayhan Çarkın'ın itirafları... BİLEREK veya bilmeyerek, farkında olarak veya olmayarak öyle bir projenin içine tükürme zeminini hem devlet kademelerinde hem de halk nezdinde en etkili bir zaman diliminde öylesine tehditvâri bir biçimde açıyorlar ki!.. İşin ucunda feda eylemi keyfiyetinde bir manzara çıkıyor. Peki bu sadece bir vicdan patlamasının eseri olabilir mi? Veya öyle bile olsa "zemini" ve "desteği" bulunmamış böyle bir vicdan patlaması bir zamanlar derinlerde kirli işlere bulaşmış isimlerden neşet edebilir miydi?... Derin devletin Ulusalcı ve Beynelminelci, birisi Allahsız diğeri güyya Allah'lı bu iki kanadında neler oluyor?... Görebildiğimiz ve göremediğimiz hamleleriyle bir iç iktidar mücadelesi karşısında olduğumuz artık su götürmez bir gerçek. Bu üç olay hangi saiklere dayanırsa dayansın, yani ister şuurlu isterse şuursuz olsun, belli ki, beynelminelci kanadı oluşturan ve yekpâre olmayan bir yapının kendi içindeki bir iktidar mücadelesinin unsurları kılınarak bir taraf için önemli bir zaafın üzerine gidilmesinden ibaret hamleler zinicirinin birkaç halkasından ibaret..

Eğer bu teşhisimiz doğruysa, son yaşanan hadiseler bize Türkiye'deki tarafların durum ve eğilimlerinin geleceği hakkında bir fikir verebilir mi?.. Beynelminelci kanadın ikiye bölünmesi Ulusalcı kanadın tasfiyesi sürecini de baltalayabilecek bir seviyeye ulaşabilir mi? Veya daha önemlisi Ulusalcı kanadın tasfiyesi süreci, bu bölünmenin hangi kanadının tasfiyesiyle birlikte gerçekleşecek?...

Ayhan Çarkın'nın itiraflarının bir tembihleme ve gözdağı eşliğinde yumuşak bir şekilde karşılanması, üstüne Fetullah Gülen'in "Ahmet Şık"a ait kitabıyla ilgili yaptığı açıklama beynelminelci kanat için mücadelenin zahire vuran ve görünen ip uçları.. Fetullah Gülen'in arkasında politik bir ittifakın izlerini az çok biliyoruz. Fakat diğer kanadın tek başına ve desteksiz olarak böyle bir işe kalkışamayacağı açık olduğuna göre, ortada izahı gereken bu gizli müttefikin kim olduğunun önemli bir soru olduğu bedahat.

İrticalen ve sesili düşünüyoruz..

Bu öyle bir müttefik olmalı ki en az fetullah gülen yapılanması kadar ters düşüldüğünde ABD (veya abd’nin motor gücü Yahudiler)  açısından bir felaket oluşabileceği korkusu doğurabilsin... Bu muhakkak ölçü, bizi AKP Lideri Tayyib Erdoğan'ın şahsına gönderiyor. Partinin Tayyib olduğunu düşünecek olursak, parti içinde Fetullah Gülen bağlılarının veya işbirlikçilerinin veya oyunun ve mücadelenin ahmağı olanların varlığı şimdilik teferruat olarak görülebilir ve bu yazının konusu değil. Ahmet Şık'ın kitabı hakkında Tayyib'in ve Fetullah'ın takındığı tavırdaki bariz fark ve öncesinde de zaman zaman oluşan çatışma emarelerinden ne demek istediğimizin anlaşılabileceği ile yetinmek istiyorum. Tayyibin zaman zaman kontrolden çıkabileceği intibaını veren ve ardından bu korkuları izale edici hareketleriyle kapanan bir politikayla ABD ahmak filini kendi iktidarıyla ittifaka zorlaması (ki Libya hadiselerine dikiz!!..), fetullah gülen'i geleceğin Türkiye'si için hazırlamış ABD'yi zorlayan ve halli gereken temel mesele haline sokuyor. Abd Ulusalcılarla birlikte kimin çuvala sokulacağına karar vermek zorunda.

Susurluk Davasıyla uç veren, Susurluk öncesi derin devletin yapılanmasının deşifre edilmesine yönelik bir iradenin unsuru olan bu 3 olayın sırrı nedir?

Fetullah Gülen'in "Susuluk davasının derinleştirilmesinin milli birlik ve bütünlüğü bozabileceği" gerekçesiyle izah etmeye çalıştığı menfi tutumun bir zaafın ifşaatından başka birşey olmadığını söyleyebiliriz. Açık ki, Tayyib'in oluru veya göz yumması ve hatta bizce duruma göre sınırlı desteği ile bu zaafın kullanılabileceği mesajı, Ahmet Şık'ın kitabı konusunda verdiği beyanat ile alınmış görünüyor.

Üstad'ın ikinci dünya savaşı hakkında bu savaş eninde sonunda patlayacak başka çaresi yok demesi gibi, uzlaşma görüntülerinin daha esaslı bir hücum için bir geri çekilmeden ibaret olduğunu düşünüyoruz. Bu iç mücadelede engereklerin gideceği muhakkak fakat temel soru beynelminelci hangi kesimle birlikte?... Veya hepsi birlikte mi?

Son sorunun cevabının, bu manzara karşında kaz gibi olmaması gerekenlerin "kaz" olup olmayacağı ile bağlantılı olduğunu belirtelim.

Hangi kesimle birlikte sorusunun cevabı bizce, Tayyib’le birlikte olacağı muhakkak. Zira Tayyib, beynelminelci kesimin oyun bozanı konumunda olup, ABD’yi ittifaka zorlayan taraf olduğuna göre bu böyle. ABD içinde İsrail lobisinin belli bir aşamaya kadar ödül verdiği, daha sonraki bir aşamada ise –ki bu beynelminelci kesiminde çatladığı aşamadır- hedef tahtasına oturttuğu görülebiliyor. Tayyib’in ABD içinde derin İsrail’i, bizzat İsrail nezdinde her fırsatta zorlamasına rağmen, bizzat ABD’yi olumlu karşılaması, Abd içindeki Yahudi iradesi ile Yahudi iradesinden rahatsız olanların mücadelesine oynadığı şeklinde yorumlanabilir. Eğer böyle ise buradan çıkan diğer bir netice Fetullah’ın İsrail iradesiyle birlikte hareket ettiği. Gülen’in kendi cemaatinin bile anlayamadığı – ki mavi marmara hadisesinde cemaatin aldığı tutumun boşluğa düşmesi bunu gösteriyor- ve bizzat Yahudi sermayesinin amiral medya gurubuna yaptığı fecaat açıklamayı hatırlamakta fayda var. Ortada dıştan içe doğru kendi ittifaklarını yapmış kesimlerin mücadelesinden söz ediyoruz.  Beynelminelci vasıflandırmamızı da böylesi bir genişlikle delillendirmiş bulunuyoruz.

Bizi alakadar eden esas soru;  Veya hepsi birlikte mi? kısmına gelince. Mevcut durumda Yahudi tarafının örgütlülüğü, BOP değil de istikrasızlığa gömülmüş, parçalanmış Ortadoğu zarurî ve hayatî hayaline ve planına sahip oldukları dikkate alındığında, bu sürecin Tayyib açısından tasfiye ile sonuçlanacağını söyleyebiliriz.

Bu yazının konusu olmayan Anglo-Saksonlar ile Kara Avrupası şeklindeki ayrı bir ayrışmayla paralellik arz ettiğini de belirtelim.


Önümüzdeki seçim sonrası dönemde en kritik konunun “Hewaller” ve Ulusalcılar ile beynelminelci ittifakının Ergenokon davası vesilesiyle gözler önüne serilmesi konusunda ortaya konacak irade de düğümlü olduğunu söyleyebiliriz. Tayyib’in önünde zorunlu istikametin Susurluğun ardına doğru bir derinleştirme ile Pkk’yı da içine dahil eden ve masaya oturan bir ilerlemeden başka çıkar yol kalmamış görünüyor. Eğer Tayyib bu iki kritik sahada tutumunu ve iradesini kesifleştirebilirse, ortaya dökülecek muazzam kemalist düzen ifrazatının millette doğuracağı muazzam karşılığa rağmen gözü kararmış hasmının baş hedefi haline gelecektir. Zira susurluk davasının derinleştirilmesi sürülmüş tarla ülkücüler alperenler ile fetullah gülen’in, kürt meselesine dair süreç ise kemalizmin ve ulusalcıların defterinin dürülmesine dair en verimli sahalar olarak görünüyor. Bu süreci sabote etmek için gereğinde her türlü çirkefliğe ve oyuna dahil olmaktan çekinmeyecek hasımların özellikle Susurluk’un ardını kurcalama iradesine de bağlı olarak PKK’yı ve Kürt halkını ayaklandırma ve Türkiye’den koparmaya kadar varacağı görülmeli… Tabii bu arada Tayyib’in ne şekilde tasfiye edileceği de bir muamma…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder