28 Mart 2011 Pazartesi

Ben Kimim? -IV-


“BEN KİMİM” MESELESİ* ve İdris Peygamber

Hedefsiz gezintilerden birisi.

Böyle anlatmaya başladı gördüğü garip rüyayı. Tuhaf anlamında değil, dedi. Ğureba’daki gibi!!!..

Garib, fakir fukara da değil…

“Bir müzeye daldılar. Eski çağlara ait çeşitli eşyaların sergilendiği, kâdim medeniyetlerin havasını almak maksadıyla “modern” görünümlü zevatın dolaştığı bir müzeye... Camekân içinde birisi var. İplik yapmaya mahsus bir aleti döndürüyor. Bronzlaşmış teni muhteşem omuzlarından ışık veriyor. Saçları düz ve uzun, sakalı belli belirsiz ayırd edilebiliyor. Camekânın etrafında seyirlik yerden “ilginç” pozlarında bir ilgiyle kümelenmiş, ikili üçlü kümeler halinde insanlar.. Kimi işaret parmağı ile O’nu gösteriyor, kimi gülüşüyor, kimi alelade tarihî eser muamelesi yüzünde gelip geçerken şöyle bir bakıveriyor.  Şaşkınlığım camekâna layık görülmüş tevekkül sahibi sakin Peygamber’in haliyle insanlar arasında kıstırılmışlık hissiyle öfkeye dönüşüyor. Yorulan yaşlılar için veya güvenlik elemanları için tahsis edildiği belli bir sandalyeye doğru hızla atılıyorum ve aynı hızla camekânı kırıyorum. Geniş, oldukça geniş ve yerleri parlak granitle kaplı yüksek tavanlı yapı kırılan cam sesleriyle sarsılıyor. Kaçışanlara inat ve kararında emin adımlarla yalnızlaşan mekânda O’na yaklaşıyorum. Arkası bana dönük ve o harika üstü bronzlaşmış omuz başı.. Benliğimi kaplayan “haya” duygusu, önüne geçmeye mani. Sahici insana hasret bunalmış ruhum yaklaş diye emrederken, gel-git içime inat, vücudum kilitlenmiş bir işaret bekliyorum. Hafifce başını çeviriyor ve gülümsüyor. Şükürler olsun memnun ve makbûlüm”

Nice zamandır düşünüyor bu rüyasını. Rüyanın garibliğide bu olsa gerek. Kıymetli olanın insanların anlayışsızlığında mahkûm yalnızlığı.. Gariblik esasta bu. İdris Peygamber için gözlerinin dolduğu çok oldu. O’na nasıl kıyabiliyorsunuz?!.. İçinden yükselen bu canhıraş sese yenilen gözlerine bakıyor aynada. Aynalar bizi bizden gizlemek içinmiş. Aynanın gösteremediği “BEN KİMİM?” MESELESİ..


Tarihe, kadîm tarihe ve geçmişin hikayelerine artık bambaşka bir zihnî yapıyla yanaşan insan şuurunun galib yapısıyla adeta – kesiklerle sağa sola çarpılmış bütünlüğün bozulması gibi bir tasvir içinde- yeniden ve aslından koparılarak parçalanması çağımızın mahkûmiyeti içinde tesellisini bulan zügürtlüğümüze işaret.. Züğürtlüğü-Müze. Müze!.. MÜZ-ede BEN!.. Tersinden bakarsak, o bütünlüğü bugün yaşayan bir bünye imişiz gözüyle yani, MÜZ zindan oluyor. “Dünya mü’mine zindan!”. İman etmenin kesintisiz oluş çilesini çekene… Bunu yazarken bile satıhta kalmanın sunîliğini yaşıyor. Diğerlerinin yaptığı gibi yapması mümkün değil!.. Yani bir “zan”la teselli bulması..


Telegram dıştan ve fakat içte tezahür eden ve ancak muhatabının müşahade edebileceği ve dolayısı ile baş etmesi gereken bir keyfiyet olarak “şeytan” işine ne kadar benziyor. Dışta ve fekat içte tezahürleriyle müşahade edilen. Kalbi kuşatmış nefs camekân. Kendisi görünmez fakat bilinir keyfiyetiyle, kelimeler bütününde varlığını gösteren mana gibi bir ŞEY.. Rüzgar olmasaydı kanatları dolduran, uçmak ne mümkün?!..


“Elimde tenis raketiyle vuruyorum. Kendisini muhatap alan tek kişi olarak, ölüm döşeğinde -bugün bile muazzam bir ayrıcalık hissine sebep olacak şekilde- yüzünden içli bir gülümseme kopardım, daha doğrusu lutfedildi. Ne zaman odasına usulca sokulsam mırıltı halinde Kuran okuyan aynı yaşlı kadın bu yönüyle meşhur olduğundan, kendisi adına hatim yapılmasını isteyenlerin eksik olmadığını, sipariş üzerine sipariş aldığını biliyordum. Son zamanlarında aklî melekelerini kaybetmişti. Fare hikayesi de  bu zamanlarına ait.  Geleni gideniyle tüm aile ferdleri "fare" diye birşeyin olmadığı konusunda ikna etmeye çalışsın, elimde tenis raketi "fare" avındayım. Üstelik perdelerin üst kısmında geziniyordu yaramaz "fare"cik!..”
Fare-mouse-müze… İnsan gözü açık rüya görüyor hayatta. Alem bir müz veya kimine öyle veya kimine yol olan geçici!!..

Gece namazı için saati kuruyor fekat işin saate kalmayacağından emin. Alelade bir rüyanın ortasında – rüyanın aleladesinden muradım hatırlayamamak- birdenbire gözlerine yaş akıttıran bir ışıkla geldiler.
Beş noktanın, ortasında üçüncüsü imam… İmam nokta ve peşinde dört noktalık cemaatin ardından arada bir saf boşluk olduğu halde iki rekâtlık namazı kıldı.
Rüyada kılınan gece namazı..

Tüm insanlığın nefsi bir insanın nefsinde toplu bir değişime uğrayabilir mi?.. 1999’dan günümüze Ahbes’in 80 yıllık TELEGRAM’ının darmadağın olduğuna şahitlik edenler ne demek istediğimizi bilirler. Ahbes yenildi!... Teklif edilen Ahbesin ideolojisini kur ve kurtuldan günümüze 12.yıl ve kanatları dolan bir kartal Bolu Dağlarının yamaçlarında süzülüyor!... Maksadı bambaşka da olsa, bütün bir millet kadrosunun mukavement ede ede erdiği veya tersinden erdirildiği DEVLET’e bakınca, tenakuz gibi gözüken CELAL muamelesini bir sevgili gibi kucaklamak gerektiğini anlarsınız. Bu telegramcıya minnet demek değil…
Batının pozitivist ilim mi din mi çelişkisinden doğma bir cüretkârlıkla bizzat Anadolu’nun şahsında ümmetin lider milletine reva gördüğü ÖZEL muameleye ve ötesinde de ÖZEL ŞAHSA yaşattığının “kuru akıl ürünü” zirvesiyle oluşu… Kaçınılmaz şekilde zirvenin diğer yakası iniş ve rahatlık!.. Bir insanın nefsinde aslında bir vücud gibi milletiyle bir bütün olarak böyle bir bütünlük şuuruyla, Telegramcıların sahte akıl cüretkârlığına mukabil, İslam’ın “ifrat halde tecrid” bünyesinin nasibine bakınız. Kuru Akıl burnu sürtüle sürtüle ancak bu çapta imana erdirilebilirdi. İdris Peygamber’den İlyas Peygamber’e çift kanatlı bir olgunluğun eserleri…
Batı Tefekkürünü İslam Tasavvuf’unun karşısında hesaba çekmenin son ve som halinden elde edilecek verimlerin büyüklüğü bizi sevindirmeli.. İşin hoşluğu da burada.
Yağmurcu’nun hikâyesinde kritik bir yalnızlık ihtiyacının, gayesine erdiğinde son bulması gibi. Adî vesileler üstü yutulan bir adamı gerisin geri iade edecekleri vakit geldiğinde, tüm unsurlarıyla bizzat elleriyle kavuşturulacağımız bir bedahat.
Tam bir hasret ifadesiyle sandalyeyi camekâna vurunuz!... Makbûllerden olunuz!... Vakit iyice yakın oldu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder