28 Mart 2011 Pazartesi

Ben Kimim? -III-


*** ÇÖL, SU ve ÇEŞİTLERİYLE AKIŞ..

Ebu Leys Semerkandî'nin "Gafletten Kurtuluş"u, okuma hastalığına tutulduğum bir nevî AŞIRI gark olmuşlukta elime tutuşmuş bulunan en son eser. Çeşitli kitapçıklara nisbetle iki ciltlik bir hacim belirten kitabı ortasından sonundan karıştırıyorum. Çeşitli başlıklara bölümlü fasıllar halinde bir tertibe sahip. Şu oldu bu oldu derken gece namazı ile alakalı bir başlığa takıldı gözleri;

Allah yeryüzüne tecelli ederek sorar: " Yok mu bir derdi olupta isteyen vereyim!.."

İçli bir davetin sesini duyar gibi -hasret duyulan sevgiliye- akıyorum... Tasviri mümkün olmayan birşeyi akmakla tarif ediyor olduğumu düşünerek teselli bulduğumu anlayın. Akıyorum. Olgunlaşmış iltihabın deri üstüne vuran sızısı gibi her atışta kalbim ağrıyor ve akıyorum.

"Yaşamayı Deneme" bir romanın ismi olması bir tarafa, ne güzel bir vasıflandırmaydı. "Kim"in romanıydı. Adı, cismi ve tesirleriyle yok edilmeye, canlı canlı gömülmeye çalışılan "Kim"in.

"Çölde susuz nasıl akarsa suya!.."

Çölde deve üstünde sarığı, bol ve hafif elbisesi dalga dalga uçuşan Ebu Hanife gibi sonsuzluktan haber veren Nebî'ye..

"öylesine bir akıştır bizimkisi.."

"bizimkisi" denilen akışı siz aşktır diye de okuyabilirsiniz, mümkündür, münasibdir.

"Uçurum uçurum
Her yanım uçurum
Ne olursunuz kuşlar
Beni de uçurun"

Kuşlar!.. Eteklerinin yamaçlarında O Nebî'nin Veliler..

Genç bir dimağın -çağın ademe mahkûm etmek istediği "Kim"liğin talibliği şiddetinde aynı akibete layık görülen-  hayal ufkunda mutlaka en muhteşem şekil ihtiyacını karşılamak üzere ruhuma şekil veren elleri, eserleri..

Adet edindiğim -çaresiz ve mahkûm- gece namazı sadece iki rekât. Fazlası hiç olmadı. İki büklüm yattığm -la teşbih- Rabb'imin kucağından aynı şekide kaldırılıyorum. Bu kaldırılmanın hikâyesini yazacak değilim. Henüz günah yazılamayan dilimine ömrümün, sarkarak diğer diliminden anlattığım "Yaşamayı Denemem", unutulmasın.

Aslında hepimizin kimbilir kaç sefer "budur" diye kendimizi kurup sonra yıkıp, tekrar tekrar kurmaya çalıştığımız -burdan belli arıyoruz- halimizin en kısa ve dokunaklı vasıflandırmasıdır bu. Bir hayatın romanında, milyonların hayatını bulabilir miyiz? Bilmiyorum.

Mümkün mü sarayın çatısında deve bulmak?.. "Perdede Fare?"

Kesin dönüş hazırlıkları devam ederken, takvimin zorlamasıyla önden İstanbul'a, halamın yanına gönderildim. İlkokul 3.sınıfa kaydım yapılmış. 80 ihtilali sonrası propaganda konuşmalarını televizyondan izleyen eniştem bir tarafta, diğer tarafta ben. "Gözlüklü tombul" çıktığında daha bir dikkatli izleyen eniştemi izliyorum.

İlk defa tecrübe ettiğim siyah önlüğün, dış dünyaya karşı yabancılığımın resmî mührü oluşu veya öyle olmasa da, kendimi en mahrem halimle ifşaa edilmiş çıplaklıkta his etmeme sebep olan yönüyle uğradığım tacizi, beni daha fazla içime sığınmaya zorlayan bir remz olarak kabul edebilirsiniz.

Bacalarından duman tüten şehrin, yayılan kasvetli akşam havasına eşlik eden sabırsız korna seslerine teslim caddesi.. Pencere kenarına kedi gibi kurulmuş edam içinde ekmeğin ucunu kemirirken her akşam okul dönüşü kendime bırakıldığım ne güzel anlarımdı. Herkes telaş içinde ve meşgul. Dilimden dökülen dua "Allah'ım onların meşguliyetini arttır!.." Uğaşmasınlardı benimle... Uğraşmasınlar "Kim"liğimiz ile!..

Akıp gitmek de türlü türlüymüş meğersem.

"bizim akışımız"ın zıddına "onların akışı"

Meğer akış da, aşk da, insan da çeşit çeşit imiş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder